31 Mai 2008

AMSTERDAM

cafeshoplardan bahsetmeme gerek yok sanırım.
fakat ilk seyahatimde ve ilk cafeshopumda, binaları yamuk görecek kadar carpıldığımı zannetmiştim. meğer binaların doğalı yamukluklarıymış, anlayana dek epey panik yaşadım...bir insanı, her köşeyi döndüğünde suyla karşılaşması kadar mutlu eden başka ne olabilir?


metropolde sanat; ateşle sevişen bir hırvat...


bitlerden eser kalmamış pazarlarında amsterdam'ın
aradım mor gülünü...
bulabilecekmişim gibi
sanki...
yerlerden göklere tarandım,
tarağımı kanala attım,
bulacakmışım gibi sanki
mor gülünü amsterdam'ın...


açıl susam açıl...


zamanla toprağa yerleşmiş daracık binaların yük taşıma mekanizmaları/makaraları amsterdam mimarisinin bir parçası...
bana da pek bir romantik geliyorlar, coffeshop'lardan mı ki?..


battı balık yan gider :)


bu şehri çok seviyorum, paris sonrası ikinci gözde şehrim.
esrar serbestisiyle birlikte halkın kanuyla birlikte yaşamasından dolayı bir hoşgörü rüzgarı esiyor sokaklarda -tabi madalyonun turist yüzü...
kısa bir sohbet ettiğim arjantinli bir kadın, çok ülke gezdiğini ve amsterdam kadar rahat, akıcı başka bir şehir görmediğini anlattı.
etkilendim.
buraya gelip kitap yazmaya kapanmak arzusu belirdi içimde...
'zaman en iyi yazardır, daima mükemmel sonu yazar!' charlie chaplin
010608

Keine Kommentare: