04 August 2008

espana

arenasız ispanyol barcelona.
şehir planlayıcıları ve olimpiyatlar sağolsun parlak bir yüzü var.
''eski konaklama adeti icabı evlerin koyun koyunalığı, iki merkebin sığamayacağı darlıkta sokaklar arasında ispanyol romantizmini erotik kılıyor'' desem sokak halini anlatmış olabilirim belki..

sagrada familya görülmesi gerekli bina şaheserleri arasına alınmalı derhal, plana bakılırsa tamamlanmasına bizim ömrümüz yetmeyecek bari sanat tarihimizi ucundan yakalayalım... -bu arada bu kilisenin aids'ten ölen insanların külleriyle inşa ediliyor olması savı bir yalan, bağışlar ve mimari metaryallerle sürüyor inşaat.



gaudi'ye hayran kaldım, ne zamanlar ne bakış, pek cesur ve iddialı...


şimdi mimarinin başlı başına bir sanat olduğu bilincim gaudi ile yeniden alevlendi.

deniz ürünleri yememe konusunda ne denli ısrarcı olduğumu farkettim ispanya gezisinde. hemen mutfağa değinmek istiyorum -ki içime oturdu demekle mübalağa etmiş olmam. gazpacho yemek-icmekten pek şikayetim yok aslında da ne vardı tapaslarında birazcık daha mezeleşseler? hemen hemen her besin maddesinde suhayvalarının uzuvları gizli... ya ahtapot kolu, ya yengeç bacağı ya kalamar halkaları hatta patates kızartması bile kalamar yağında kizariyor mübarek...

hani bu jambonları öyle uluorta sergilemenin ne alemi var kuzum?
insan uzaktan bakınca bozulmuş et külçesi gibi görünüyorlar, tadına bakınca da... neyse zevk meselesi fakat öyle her et de sırf et diye yenmez yani. biraz tadı olmalı canım...

valencia aklımda horchata ile birlikte anılacak.
yöresel bir içecek, egeliler sübye'yi bilirler, o kıvamda, hemen hemen aynı tatda. dar uzun koridor sokaklardan ilerleyerek bir akvaryum gezisine çıkmaya hazırlanırken kendimi açıkhava mimari müzesinde bulmayı planlamamıştım, koca sanat külceleri almış başlarını gidiyorlar...

































ahhh alhambra ah elhamra, endülüs'nün nazar boncuğu sanki...
1001 geceden dilediğini seç, hepsi önünde sereserpe.



her sokak lambasının hayata tanıklık ettiğini düşünüyorum;
altlarında olup bitenlere,
gündüz göze batmadan,
gece keyfiyane...

...gece inerken, söner perde perde gurubun rengi derken başlar semada saltanat...

nerja...
''avrupa'nın balkonu'' denmiş eskiden şehri koruma amaçlı kullanılan gözetleme tepesi özentisi bu teras çıkıntısına, altta avrupakdeniz karşıda ufuklabir afrika.

dünyanın en uzun sarkıklarınının bulunduğu avrupanın en büyük sarkık mağarasını gezdik, sarkanlara baktık, şaşırdık. beni etkileyen bu mağaranın zamanının yerlilerince ölü defin mağarası olarak kullanılmış olması... cesetleri getirip çürümeye bıraktıkları mağarada sarkanların ne oldukları hala bir soru işareti, pek minarale benzemiyorlardı açıkçası :)


ispanyanın en güzel köyü sıfatıyla anılır frigiliana köyüne de bir ziyaret, nasıl izmir gezilir de şirince atlanmazsa buralara kadar gelip de frigiliana'ya uğramamak olmaz.

endülüs'te ve dahi ispanya'da son durak, malaga.
insanın keşfetmesinin uzun sürdüğü, inşaat alanı fonunda sıkıcı bir liman şehriyse de, liman sahili boyunca sağlı sollu trafik şeritleri arasında yeşermiş hani neredeyse tropikal bir park teselli bulmaya yardımcı oluyor.
bir de endülüs'e has magrip izli saraydan bozma kalesi yok mu, son dakika da hızlandırılmış masal turu...

uzun lafın kısası ole espana!

060808

3 Kommentare:

Anonym hat gesagt…

ben de böyle gezmek istiyorum :(

bu arada tapaz deği o tapas; gaspacho değil gazpacho :D

EPHLATUN hat gesagt…

yeğenlerin yanılşlara en tahammülsüzü, gül hatırına tapas ve gazpacho düzeltildi :)
gün gelir gezeriz be koçum...

Anonym hat gesagt…

aferim daha iyi oldu böyle :)


-hakiki buyurucu benimn