08 Juni 2007

domuz eti ibne yapiyor -mus

Insanoğlu yediğidir, insan ne yiyorsa odur.’

İnsanlığın evririmine en büyük katkıyı düz mantıkla kabul ettiğimiz yaşamı boyunca öğrendikleri, deneyimledikleri değil mantığımızı biraz ters çevirince gördüğümüz ‘gerçekte’ olduğu gibi yedikleri, içtikleri ve bu besinlerin karakteristik özellikleri yapıyormuş meğer.

Ahmediyya adında bir mü’min cemaatin internet erişim sayfasında yazıyor insanoğlunun yediği olduğu, ne yiyorsa odur-muş insan... bu makalenin devamında da asıl dil altı baklası çıkıyor ortaya ki homoseksüellerin homoseksüellikleri yedikleri domuz etinden kaynaklanıyormuş, meğer domuz eti ibne yapıyormuş –zürafa eti de lezbiyen yapıyor ama pek –hatta hiç yenmediğinden lezbiyenleri hiçe saymakda bir sakınca görülmüyor olsa gerek...

İlk insanların yaşamlarını sürdürebilmek için toplamacılığın yanı sıra avcılığın, avlanmanın kaçınılmaz olduğunu biliyoruz ve bu av sahneleri sırasında gösterilen vahşeti rakiplerini sindirmek adına bir taktik olarak algılayabilir ve belki sineye çekebiliriz, hani ilkelliktir olur...

Zamanla bu vahşetin, organizmalara dahil edilen etten kaynaklandığı, et sayesinde bu hayvani güdülerin insanlara transfer olageldiği konuşuldu/konuşuluyor, tartışıldı/tartışılıyor...

Bu teze vejeteryan olmak için en beylik nedenlerden biri gözüyle baksak da aklımızın bir köşesinde yeni acaba’lara pencere açan bir fikir olarak kalıyor. Zaten insanoğlu yerleşik hayata ot yemeyi tercih etmesiyle geçmedi mi, otun da et kadar doyurucu olduğunun farkına varmasıyla hayvanların peşinde koşmayı temel ihtiyaç olmaktan çıkartmadı mı?

Etin yanı sıra otu da masasına koymasıyla bitkilerin toprağa kök salıp bütünleşmeleri gibi bir dinginlik bir yerleşiklik haline bürünmedi mi adem-havva evlatları?

Bütün bu süreç içerisinde yedikleri gibi davrandıklarını varsayalım insanların...

Avrupa da kök salmış bu müslüman camaati özellikle eşcinsellerin, hemcinsleriyle yaşadıkları eşlik durumunun yenilen domuz etinden kaynaklandığı savını ortaya atarak yıllardır tartışılan şu ‘eşcinselliğin kökü ve kaynağı’ konusunda hepimizi bir güzel aydınlatmış oldular. Öyle ya, müslüman toplumlarda eşcinsellikten bahsedilmiyor oluşunun da açıklaması buydu işte; domuz eti yemiyorlar ki eşcinsel olsunlar...

Ayrıca domuzların eşcinsel yönelimleri konusunda bir araştırmaya rastlamadım fakat hayvanlar alemindeki eşcinsel yönelimler konusunda epey gelişen bilim insanları günümüzde sadece papağanlar, güvercinler, penguenler ve yunusların değil binlerce hayvan türünün hemcinsleriyle oynaştığı gerçeğini saptadılar ve saptalamalarına da -tüm saptırmalara rağmen- devam ediyorlar...

Bu varsayımla gündelik yahatta karşılaştığımız hatta birlikte yaşadığımız insanların davranışları ve tavırlarından yola çıkarak nasıl beslendiklerini ve ne yediklerini öğrenmek zor olmasa gerek.

Mesela; ‘körü körüne inatçı’ tavırlı kişilerin keçi mamülleriyle beslendiklerini, keçi peynirini sıklıkla tükettiklerini söylemek hiç de yanlış olmaz (tabi gizli saklı eşek eti sucuk-döner yenmiyorsa)...

Düşüncesiz tavırlarıyla bilinen, rehbersiz, güdümsüz hareket edemeyen ve zekasını kullanmak yerine sadece emir-komuta zinciri doğrultusunda hayatını şekillendiren kişilerinse daha hayattayken kanı akıtılarak, hunharca gırtlaklanan -pardon müslüman kaidelerine göre kesilmiş koyun etiyle beslendikleri konusunda şüphe etmemek gerekir.

Bir de dana, manda, sığır, camış, öküz, boğa gibi büyükbaş hayvan etini tercih edenler var, yaşamları boyunca otlanmak, yangelip yatmak, varolan güdüleriyle hareket edip kıllı delik peşinde koşan, düşünme yeteneklerini sadece kıçına yapışan sinekleri kovmak için bir kuyruk sallayıverme bazında geliştirmiş ama olmayan kuyruğundan bihaber insanlarla aynı otobüslere biniyoruz.

Kedi-Köpek eti yemediğimize rağmen rağmen tekir, sarman ya da boz bir kurt sürüsüyle birlikte yaşadığımız hissini hepimiz tanıyoruzdur.

Tatlı yiyip tatlı konuşmak olduğu gibi kokareç yiyerek bok gibi bir hayat sürmek de söz konusu...

Domuz yemeyenlerin ve dolayısıyla da homoseksüel olmayan heteroseksüel kesimin içerisinde hafızaları çok zayıf; saniyeler sonra hayatının anlam ve önemini unutuverme eğiliminde, şuursuz; yıllardır bir 5 litre suyun içerisinde maraton halinde ve habire az önce keşfettiğinin tekrar keşfi peşinde olan balık yiyiciler ve kanatları olup da uçamayan, hatta bunun farkında bile olmayan, dişisinin hayatını yumurtalarını kireçle kaplamakla erkeğininse güneş doğsa da ötsem, tavuk gelse de düzsem, yem atılsa da yemlensem tasasında ibiğini salladığı tavuk ve horoz yiyiciler de var. Tamam, yumurtalarını kireçle kaplamak da bir maharet kabul ediyorum da bu hüneri geliştirene kadar kanatlarını kullanmayı deneselerdi eminim şimdi daha değerli ve hatırı sayılır bir prestije sahip olurlardı.

Hayvanat listesi uzuyor da uzuyor...

Bu hayvanların hangi özellikleriyle donanmıştır bir domuz yemeyen organizma harbiden merak ediyorum.

Yaşadıklarından birşey öğrenemeyen, anlık hafızalı, kendine güvensiz, korkak, birey olarak var olamayan ve hatta bunu düşünme ihtiyacı bile duymayan, neler yapabileceğiyle ilgilenmeyip yapabildiklerini maharet sayarak orayı burayı gagalayan, hazla ilgilenmeyip sadece üreme endeksli yaşayan yani tercihen değil haliyle üreyen, komutsuz hareket edemeyen ve örneği olmadan aslının idrakine varamayan, güdülme ihtiyacıyla yanıp kavrulan, kendine yiyecek veren elin karşısında sadece anlık ihtiyacını karşıladığından ötürü saatlerce kuyruk sallamaktan gocunmayan, nefes alan ve nefes veren ama düşünmeyen bir şahsın domuzdan öğrenmesi gereken neler vardır bilmiyorum ve bu konuya da girmiyorum. Domuz yiyen bir ibne olarak absürdlükten çıkıp saçmalığa dönüşesim yok, Müslüman mahallesinde salyangoz, Hrıstiyan mahallesinde aşurenin satıldığı günümüzde bu haksız rekabete hiç mi hiç gerek yok.

Velhasılı kelam, ne yiyorsa odur insan!

080607

Keine Kommentare: