26 November 2005

türk tiyatrosunun ermeni kaharamani GÜLLÜ AGOP

GÜLLÜ AGOP VE ULUSAL TİYATRO SERÜVENİMİZ

Tam adıyla Agop Vartovyan 1840 yılında İstanbul’da doğdu.

1861 yılında; İtalyan lirik topluluklarınca opera, bale, illüzyon gösterileri ve dramatik piyesler sahneleyen Naum Efendi (Michel Naum Duhani) yönetimindeki Aravelyan Topluluğu olarak da bilinen Şark Tiyatrosu ile tanışana kadar Balıkhane’de küçük bir memur olarak çalışıyordu. Bu yıllarda Beyoğlu’nda cambazlık, hokkabazlık, ve kaba güldürülerden oluşan programlarıyla Ohannes Kasparyan, Pangaltı –Taksim’de Mıgırdiç Cezayirliyan, ve yeni yeni Türkçe eserler de sahnelemeye başlayan Sırapyan Hekimyan ve İstepan Eşkiyan gibi isimler tiyatro çalışmaları sürdürmekteydiler.

Naum Efendi ile birliktelikleri 1862 yılında İzmir’e giderek genç ve amatör bir ermeni tiyatrosu olan Vaspuragan Topluluğu’nun yönetmenliğini üstlenişine kadar sürdü. Kısa bir süre sonra tekrar İstanbul’a dönerek bu kez Asya Kumpanyası ile birlikte Gedikpaşa ve Üsküdar’da ermenice oyunlar Sahneleme devam etti.

Bu dönemlerde Türkler genellikle İstanbul yakasında, Ermeniler de Beyoğlu yakasında yaşamlarını sürdürüyorlardı. İlginçtir ki genellikle Ermenice olarak gösteriler yapan tiyatro binaları İstanbul yakasındaydılar. Beyoğlu’na kıyasla daha bir keşmekeşin hakim olduğu bu yakaya geçip gösterileri izlemek

bu bölgede yaşamayanlar için bir külfet olmaya başlamıştı.

Güllü Agop’un kiralamış olduğu Gedikpaşa Tiyatrosu’nda ermenice oyunlar düzenleyerek sürdürdüğü faaliyetleri ulaşım güçlükleri ve asayişin elverişsizliğinden dolayı seyirci azalması tehlikesiyle karşılaşınca bu yakadaki Türk seyirci potansiyelini değerlendirebilmek amacıyla daha önceleri yine aynı isimle tiyatro çalışmaları yapan Razi adlı bir italyandan devraldığı tiyatroda Tiyatro-i Osmani’yi (Osmanlı Tiyatro Topluluğu) kurdu.

Osmanlı Tiyatro Topluluğu öncelikle Türkçeleştirilmiş oyunlar sahneye koyarak işe başladı ardından Güllü Agop, izleyicilerin ilgilerini yoğunlaştırabilmek amacıyla destansı halk söylencelerini ve masallarını oyunlaştırmaya girişti. Tiyatro 1869 yılında ilk olarak Fuzuli’nin ‘Leyla İle Mecnun’undan düzenlenmiş beş perdelik oyunuyla perdelerini yeni bir döneme açtı. Bu girişim çerçevesinde yeni oyuncular bulunarak kadro güçlendirildi ve oyuncular yetiştirmek için atölye çalışmalarına başlandı. Yazar Ali Bey’in de çabalarıyla Türkçe’yi tam olarak konuşmakta güçlük çeken ermeni oyunculara diksiyon dersleri verildi, pek çok ünlü batılı eser Türkçe’ye tercüme edildi.

1870 yılında Sadrazam Ali Paşa tarafından bir Ulusal Tiyatro kurma fikri ortaya atıldı. Türk, Rum, Ermeni ve Bulgar tiyatro adamlarıyla görüşmeler yapılarak Tiyatro-i Sultani adı altında, batılı anlamda ama ahlaka uygun oyunların bu dört dilde dönüşümlü olarak sahneleneceği ortak bir tiyatro yapılandırılmak isteniyordu. Sadrazamın vekaletiyle Dar-ül Fünun’dan Ali Suavi Efendi’nin girişimleri beklenen sonucu vermeyince Sadrazam Ali Paşa’dan on yıl süreyle Türkçe dram, komedya, tragedya ve vodvil oynama tekelini Güllü Agop eline aldı, opera ve benzeri müzikli türler konu dışı bırakılmıştı. Böylece Osmanlı Sarayı ile ilk resmi tiyatro anlaşması da yapılmış oldu.

Bu anlaşmaya göre Agop, altı ay içinde İstanbul ve Üsküdar’da, üç yıl içinde de Galata, Tophane ve Beyoğlunda birer tiyatro binası kurmak ve gelir-gidere bakılmadan her yıl Üsküdar’da en az otuz, Galata ve İstanbul’da elli oyun oynamakla görevlendirilmiş oldu.

Bu tekel zaman içerisinde alternatiflerini beraberinde getirdi. Dikran Çuhacıyan ve Dikran Kalemciyan, Opera Tiyatro Topluluğu adı altında sözleşme dışı bırakılan Türkçe opera ve operet türlerini sahneleyerek adlarını duyurdular (1875 yılında Hamdi Efendi idaresinde Tuluat Tiyatrosunun başlangıcı olan Hayalhane-i Osmaniye da Güllü Agop’un tekelini delmeye çalışan diğer bir güçlü alternatif olarak karşımıza çıkacaktır).

1873 yılında gazetelerde yeralan bir ilanla Gedikpaşa Tiyatrosu’nun yeniden örgütleneceği duyuruldu. Böylelikle Suriye Valisi Raşit Paşa başkanlığında oluşturulan kurulla birlikte, Namık Kemal Bey ve Ali Bey’in yazdıkları oyunlar ve tiyatroda verdikleri telaffuz dersleriyle, Nuri Bey’in denemeleriyle, Halet Bey’in çevirilere katkılarıyla Güllü Agop yönetmenliğinde bariz bir Osmanlı Tiyatrosu hareketi gündeme geldi.

1880 yılında hem elde edilen imtiyazların son bulması hem de kiralanan Gedikpaşa Tiyatrosu’nun sözleşmesinin bitmesiyle Tiyatro-i Osmani için zor günler başladı. Beklenmeyen ve nedeninin ne olduğu tam olarak bilinemeyen bir gerekçeyle belediyenin Üsküdar ve Kadıköy bölgesinde Türkçe’den başka dilde gösterilerin yasaklaması seyirlerin daha çok Şehzadebaşı’na kaymasına neden oldu. Tüm bu gelişmeler sonucu Güllü Agop 1881 yılında Gedikpaşa’da yönetimden ayrılarak Mınakyan’la birlikte Şehzadebaşı’na geçti fakat burada da uzun süre kalmayacaktı.

1882 yılında Güllü Agop, II. Abdülhamid’in isteği ile Muzıka-ı Humayun’a alındı, hem dinini hem de adını değiştirip müslüman Yakup Vartovyan olarak yaşamına sarayda devam etti.

Mınakyan, önce ‘Osmanlı Dram Kumpanyası’ ardından da ‘Asıl Osmanlı Tiyatrosu’ adları altında bu kez Şehzedebaşı’nda faaliyetlerine devam etti. Bu yıllarda yeni bir gurup kurmuş olan Fasulyeciyan Gedikpaşa Tiyatrosunu devralarak müzikli oyunlarla Tiyatro-i Osmani sahnesini yaşatmaya çalışıyordu. Yine aynı yıllarda Tuluat Tiyatrolarında da bir artış yaşandı. En göze çarpanları Küçük İsmail yönetiminde Temaşahane-i Osmani ve Abdürrezzak önderliğinde Handehane-i Osmani topluluklarıdır.

Güllü Agop (Yakup), Ermeni kaynaklarca 1901, yerli kaynaklara göreyse oğlunun ölümünden bir yıl sonra yani 1902 yılında yaşama veda etti.

Güllü Agop (Yakup), tiyatrosunda sergiledigi çeviri oyunların yanısıra Ebüzziya Tevfik, Direktör Ali Bey, Recaizade Ekrem, Namık Kemal, Ahmed Midhat Efendi gibi döneminin önde gelen yazarlarına ısmarladığı ya da onlardan oynadığı oyunlarla ve kadrosundaki oyunculara verdiği diksiyon dersleriyle Türk tiyatro dilinin gelişmesine katkıda bulundu. Teodor Kasap'ın ve Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere uyarlamalarını da geniş kitlelere tanıttı. Müslüman oyuncuların da topluluğuna katılması için çaba gösterdi.

Getirdiği yenilikler arasında 1879 yılında ilk kez kadınlar için localar yaptırdığını ve dolayısıyla kadınlara yönelik temsiller sahnelediğini biliyoruz. Ayrıca oyuncuların tiyatro yönetimiyle ilişkileri, kazançları da sözleşme ve yönetmelikle düzenleniyordu. Bunların yanı sıra batılı anlamda bir Tiyatro ile yeni yeni tanışan Türk seyircisini buna hazırlamak ve uygun bir değimle -ciddi bir sabır gerektiren- seyirciyi eğitmek işini de üstlenmişti Güllü Agop. Her ne kadar tiyatroda uyulması gereken kurallar 1859 yılında Meclis-i Vala-yi Ahkam-ı Adliye (Adliye Yüksek Karar Kurulu) tarafından bir tüzük olarak yayımlanmışsa da bu tüzüğün uygulamaya geçmesindeki zorlukların üstesinden gelmek genellikle devrin Tiyatro adamlarının çabalarıyla mümkündü.

Ünlü oyunculardan Ahmed Fehim, Ahmed Necib, Muhterem Efendi, Mehmed Vamık gibi ilk Türk tiyatro oyuncuları onun yanında yetiştiği gibi; Kel Hamid, Kavuklu Hamdi, İsmail Hakkı, Küçük İsmail gibi ünlü tulûatçılar da gene Gedikpaşa Tiyatrosu'ndan yetişen sanatçılar arasındadır.

Kaynaklar, imtiyazlı yıllarda Güllü Agop'un tiyatro sahnelerine taşıdığı oyunlar arasında Leyla ile Mecnun (1869) uyarlaması haricinde, Zor Nikahı (1869), Tosun Ağa (1870), Ayyar Hamza ( 1871), Vatan (1873), Pinti Hamid (1873), Baba Himmet (1874), Direktörün Hali (1875) gibi eserlerin sahnelenmiş olduğunu kaydediyor.

Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Türkiye'de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Minakyan ve Ahmed Vefik Paşa'nin Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan'ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde Halk Tiyatrosu sanatçılarının Tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konuları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi. Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi'nin önderliğinde 1875'te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet'in ilk yıllarına dek yaygın bir biçimde varlığını sürdürdü.. Ayrılmaz ögesi olan kantoyla birlikte Şehzadebaşı semtinde Ramazan ayında şenlenen Direklerarası'nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü.

Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise 1914'te Darülbedayi'nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan Afife Jale'de sahneye ilk kez 1920'de Darülbedayi'de çıktı.

Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun yazarlığında parlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo'nun, Shakespeare'in, Moliere'in oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının, İbrahim Şinasi'nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu Şair Evlenmesi'yle (1860) başladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'siydi (1873).

Meşrutiyet'ten sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal'in Batı'nın töre komedisi geleneği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir.

Derleyen: Ümit Gürkan Buyurucu

Keine Kommentare: