04 Januar 2006

aralik 2005 ve mutlu, kutlu seneler...

Selam,

tam bir yıldır yazıyorum, neler yapıyorum ve neler olup bitiyor, anlatıyorum. içli dışlı karışık bir dünya tablosu çıkıyor ortaya, içimdeki fırtınaları da dışımda gelişen tufanları da yazıyorum. dilden dile, renkten renge girdiğim bu süreç zarfında yaşadıklarıma, bu yaşanmışlıkları paylaşarak keyfiyli bir anlam yüklüyorum bu mektuplar sayesinde.
hayatımın değişim aşamasındayken, beyoğlunda bir cafe’de serpil ve murat çelikkaya’larla telefonda vedalaşırken serpil’in bir ricası vardı. çok samimiydi, ‘sakın bizi unutma’ dedi... kesinlikle aklıma kazınan bir zikr oldu bu...
unutmayacaktım.
mektuplar yazmaya başladım, her onbeş günde bir postaladığım, ilk günlerimde bana yoldaş olan kelimelerdi bunlar. sonra bu mektuplaşmalar zincire dönüştü. yazacak olduğum çok insan vardı ama hepsine ayıracak zamanım olmayabilirdi. cevap da bekledim bu bir yıllık süre zarfında, hani sesime ses gelir belki umuduyla. kiminden geldi sevindim, havalara uçtum, kimine de eyvallah... el yazmalarımı cevaplara sakladım.
aylık raporlar şeklini aldılar zamanla belki mektuplar –ki benim için rapordan çok hala mektup olma özelliklerini korumaya devam ediyorlar.
insanlarımı ekledim birbirlerine ve sanal olmayan ilkel bir konferans ağı oluşturdum. çoğu aslında bir şekilde birbirini tanıyan bir ‘kitlem’ var ne mutlu ki bana... sağolun, sayenizde yazıyorum ...
gönül aslında sizlerden de birşeyler okumak istiyor, merak ediyor doğal olarak bu ‘deli gönül’.
bu minik siteme aldırmıyor ve zincire devam ediyorum.
021205

hayatın temposu başımı döndürdü, şükür ki...

şu son on gün içerisinde daldan dala atladım vallahi.
‘harry potter ve sihirli günler’ havasından kurtulma aşamasında evlere telefonda anket yaparken buldum kendimi...
telefonda ‘nescafe kullanımı ne alemde acaba türk cemaatinde’ konulu anketler yaptım iki gün boyunca. bir call center aksiyonuydu, geçti...

heinrich böll vakfından genç bir elemanla buluşup, aynı vakıfta ‘erkeklik’ konusunda düzenlenen oturumda türk cinsel kimliklerini ve bu kimliklerden oluşan ‘gladt’ derneğini tanıtacağım sunumun içeriği ve şekli hakkında konuşmak üzere buluştuk. harika bir çalışma oldu. metnimi türkçe hazırladım gerçi tek bir türk vardı o da son beş dakikaya yetişebildi ama ben yılmadım. zaten tercihim de buydu. beni göçmen olarak algıladıkları sürece onlara göçmen gelen dilimi kullanacağım ve öyle de yaptım. tercüme, bilgisayardan powerpoint kullanılarak yapıldı, tercümenin sayfaları arasına konu ile ilgili, konuyu tamamlayıcı görüntüler serpiştirdik. -bu sayede zeki müren’i tanıtmış ve metroseksüellerimizden bazılarını gösterebilmiş olduk mesela.
başarılı bir çalışma oldu ve sunum böll vakfının arşivinde yayınlanacak olan ilk türkçe metin olma ayrıcalığını kazandı. sanırım ben artık kariyer yapmaya başladım, bakalım ne zaman çocuk yapıcam?

peers ın the cıty buluşmalarına devam, proje de bu ay bir yılını doldurdu. şubatla birlikte haftalık programa geçilecek. yani iki günlük seminerler sonucunda devam etmek isteyenlerin katılacağı bir hafta sürecek bir çalışma programı başlıyor. bu ay sonunda ilk altı aylık yeni seminer planları hazırlanacak. kulağa geldiği gibi değil aslında, bütün iş bir takvim edinmekle başlıyor ondan sonra randevular, toplantılar... neyse toparlayamayacağım kadar karmaşık geldi şimdi anlatması, asıl ilgilendiğim, uzmanlaşmak istediğim ve takip ettiğim bir dal eğitimcilik, çorbada tuz hesabı...

hemen hemen iki ay boyunca oynamamıştık ‘bir daha çal, sam’i.
ara sıra sahneye de çıktığımı unutmuşum yeniden hatırladım. seyircisi pek azaldı ‘tiyatrom’un. birbir türlü nedeni vardır mutlaka ama sonuç hiç iç açıcı değil. belli olmaz belki de güz rehavetidir...

radyo gurubumuz var bir de, ismini hala tam olarak belirleyemediğimiz.
canavar gibi gençlerden kurulu, bir kısmı berlin kabare oyuncuları diğer kısım da yine sahne ve tiyatroyla ilgili şimdilik 5 genç. konu seçiminde serbesttik ki ilk konu olarak ‘namus’ kavramını ele almayı tercih etti takım. elimizin altında, bir saat yayın yapabilmek için gerekli teknik ve harika bir stüdyo, yayınımız için kanal ve yayın saati var. gerisi bize kalmış. güzel bir proje çıkacağına eminim, samimi bir ekiple samimi bir yayın vaadimiz varç boşuna genç fm, dost fm, best fm kahırları çekmedik şimdi meyvelerini toplama zamanı...

bir de türkçe öğretmeni olduğum zamanlar var. bernadette isimli polonya asıllı alman bir kameramana türkçe ders veriyorum haftada iki saat. Sağolsun, çok zeki bir kadın beni fazla zorlamıyor ve hemen kavrıyor. bernhard’da fişek hızıyla öğreniyor türkçeyi. beraber sadece ödevlere göz atacak vaktimiz oluyor ve oldukça gayretli. yakında evde türkçe konuşmaya başlayacağımız için seviniyorum...

bu süresiz oturma iznini aldıktan sonra dizginlerim boşalmış gibi bir his peydah oldu.
hani sanki ben, yürü ya kulum oldum. kapımın önü daha bir mahallemmiş gibi oldu, daha bir ait oldum buraya. bu hissin ve noel ışıklarının keyfini çıkarmak için kendimi bulvarlara vurduğum oluyor bu aralar. ışıkların büyüsüne kaptırıyorum kendimi... Lord voldemort kapımı çalana kadar keyf benim keyfim...
121205

panayır geze geze bir hal oldum.

sabah kahvaltı bile etmeden atıverdim kendimi sokaklara... iki haftadır oradan oraya koşuşturmanın buhranı olsa gerek, camekanlara yapışık iki günü vallahi çok göremedim kendime.
delirmiş gibi noel alışverişi yapan insanları izlemek onların arasında gezinmek hoşuma gitti. kapitalizmin tatlı yüzü sanki, para dönmesi için yapılan soytarılıklar, aranan herşeyin bulunabildiği hatta çoğu zaman akla bile gelmeyen nesnelerin satın alındığı, parıltılı, cicili bicili panayırlar cezbediyor beni... ara sıra kar atıştırmaya da başladı, tam seyirlik yani...

korkunç bir hastalık şu alışveriş. bazen inanılmaz derecede bir dürtü geliveriyor bana, satın alma arzusu yani, karşı koyamayacakmışım gibi geliyor. hemen kendimi ucuz dükkanlara atıyorum. 'ne alırsan 1 euro-50 cent’ dükkanlarının yerlerini iyi bildiğimden en yakındakine damlıyorum. ateşim dinene kadar bakınıyorum ucuz sepetlere. bir de benim meşhur peynir standı ziyaretlerim var ki sormayın. yıllardır burada olmama rağmen hala daha en az onbeş dakikaya ihtiyacım var üç çeşit peynir alabilmem için. çeşitliliğin iyi olduğu kadar, sakıncalı olduğunu da düşünmeye başladım. apışıp kalıyorum çoğunlukla çeşitlilik karşısında. insan ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyor. Şöyle üç çeşit peynir olsa bileceksin hangisi alınmalı değil mi ama onlarca olunca tren katarına bakar gibi kalıyorum... atalarımız doğru söylemişler, herşeyin çoğu zarar diye...
161205

3 yıl bernhard & gürkan
kutlandık ve kutladık...

bernhardla birlikteliğimiz üç yılını doldurdu.
pek tuhaftı geçen zaman. hem, burada kalıyor olmamın anahtarı, anlamakta zorlandığım bu sistemde rehberim, hem de hastalıkta ve sağlıkta yanında olacağım ve yanımda olacağını bildiğim, sevdiği yemekleri yapmaktan zevk aldığım ve benim için memnuniyetle lazanya yapan, hayat arkadaşım. hem birbirimizle büyümüş kadar yakınız birbirimize hem de yeni tanışmış kadar uzak. ‘başkalık’larımız uzaklaştırmaktan çok yakınlaştırıyorken ‘ayrılık’larımız da uzaktan bizi seyrediyor.
bernhard, hayat arkadaşım olduğu için şanslıyım. soyadının adamı; stolz (onur).

haftasonu harika bir yemek verdik.
abur cuburlardan; armutlu kek, haşhaşlı kek, peynirli kek, fındıklı kek, yine sürme peynirden yapılan bir pasta, kahveli ve kremalı bir pasta, kakaolu helva

yemeklerden; karışık soğuk, domates soslu kızartma, peynirli sigara böreği, zeytinyağlı yaprak sarma, yunan usulü tarçınlı mitite köfte, fasulye turşusu kavurması, iki tepsi enginarlı, jambonlu, otlu peynirli, ıspanaklı pizza, közlenmiş patlıcan ve biber ezmesi, cacık, börülce salatası, okma, mercimek çorbası, tavuklu şehriyeli domates çorbası, roka salatası, marul salatası

kırk kadar tanıdık-tanımadık geldi. bu gibi akşamlar genelde insanların sosyalleştikleri akşamlar olduklarından genelde tanıdık-tanımadık hoş geliyor, hatta benim kişisel tercihim insanların kaynaşıyor oluşlarının desteklenmesi yönünde. biz de böyle yaptık. bu sosyalleşme potansiyelini aksiyona, lezzetli büfeyi de bu aksiyonun performansına dönüştürdük.
yedik, içtik, üfledik, hoşça vakit geçirdik, tanıdık, tanıştırıldık, sonra yine yedik ve içtik...
191205

kısa kısa...

. sözleşmemi yaptım hayırlısıyla ve bir yıllık gladt koordinasyon sorumlusu ve danışmanı oldum. Türk cemaatine hayırlı uğurlu, gelecek nesillere kutlu olsun.

. bu noeli de atlattık, yine aile sofrasında kazlı, ördekli, bol büftekli bir yemekle doğruduk isa’yı... bu hristisyan alemi pek bir eğlenceli, rütuelleriyle müstesna...

. heryerde kar var...

. yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl bizlere kutlu olsun.

Sevgiler...

Keine Kommentare: