Selam,
bir yoğunluk, bir trafik sormayın dostlar...
hızımı alamadım henüz. bir yaşam gününün 24 saate bölünmüş olması bu son iki aydır hiç işime gelmiyor, hoşuma gitmiyor bu durum. isterdim ki, şöyle toplam 30 saatten müteşekkil ola birgün ve yapılacaklar için bol bol vakit kala hergün...
sıkıştıkça yoğunlaşıyor ademoğlu, organizma da bu oğlana uymuş durumda, hastalanacak fırsat kolluyor garibim. es kaza bir gün vitaminlenmeyi unutuversem, hemen kendisini yatağa atacak metabolizma ama yemezler, günlerin 30 saat olmasını beklemesi lazım vücudun...
* peers in the city çerçevesinde öngörülen ikinci film de tamamlandı...
uyuşturucu kullanımı & madde bağımlılığı, şiddet & öfke ve eşcinsel başlıkları altında üç farklı konuda yoğunlaşan ve tartışma platformu yaratmayı amaçlayan bir belgesel oldu bu filmimiz. ergenleri geçmiş ve kanları delirmiş onyedisinde, toplam 5 gençle verimli ve sevimli bir hafta geçirerek hazırlanan bu ürünle birlikte montajını da üstlendiğim ikinci filmimi çekmiş oldum.
tam yorgunluk ve yoğunluktan patlamak üzereyken, harcadığım tüm emek ve zamanı bana bir şekilde geri armağan eden bir olay gerçekleşti;
peer ın the cıty projesi, senato tarafından almanya’da gençlerin geleceklerine katkıda bulunan projeler arasından seçilen 23 projeden biri oldu. çorbada tuzum, sofrada suyum olmasından dolayı pek mutlu oldum. ödül almanın yanı sıra, arap ve türk asıllı gençlerle, bu çevrelerce tabu konu sayılan eşcinsellik konulu bir çalışma yapma cesaretimizden dolayı -ki gençlerim benden daha cesurdular, medyanın da ilgisini çektik, yülsek tirajlı aydın kesimin gazetesi ‘die tageszeitung’ bizi ve projemizi konu yaptı. çok dilli yayın yapan ‘radio multikulti’ montajı tamamlanan filmimizin ilk gösteriminde hazır bulunarak berlin’i filmimizden haberdar etti, bilgilendirdi. iletişim organlarınca övüldük, başarılarımızın devamı dilendi; onurlandık, gurulandık ekipcek...
* çılgın yenge 4 martta başlıyor...
tiyatrom’da paldır-küldür yedinci oyunum.
ilgilerin ne kadarıyla nereye kadar gelir oyun, bizi nereye kadar taşır beraberinde bilmiyorum; ben oynarken eğleniyor oluşumla yetiniyorum, fazlasından zarar gelmez diyerek avunuyorum, hatta oynadığım ‘kulüp eşcinseli kahraman’ tiplemesiyle birlikte ruhumun derinliklerinden fışkırmaya çalışan huysuz karıyı da pek seviyorum.
* gladt kıpırdıyor, atağa ramak var...
türkiyeli gayler ve lezbiyenler derneği, gladt bünyesinde bir düzen bir intizam derdine düştüm.
. derneğimizin kütüphanesi düzenlendi,
. seksen dolayında resmi üyelerimizin bilgileri güncelleniyor,
. derneğimizin geçirdiği aşamalar ay ay bir arşiv çalışmasıyla dosyalarda belgeleniyor,
. haziranda gerçekleşecek Chrıstopher street day (eşcinsel onur günü) bünyesinde gladt olarak
organizasyon komitesinde yer alıyoruz,
. önümüzdeki ay, türkiyenin anarşist transeksüeller kraliçesi demet demir, galdt’in katkılarıyla
üç aylığına otobiyografisini yazmak üzere berlin’e geliyor,
. yeni eylemler, yeni kurslar falan derken bir kıpırtıdır gidiyor.
* mayısta atina...
uzun bir kovalamaca sürecinden sonra internet üzerinden satılan eurovizyon şarkı yarışması yarı finali ve finaline bilet bulabildik. pansiyon ve uçak biletleri ocak ayında ayarlanmıştı zaten. azmettik anacığım, mermeri deldik.
bernhard’la tanışmamızın yıldönümlerinde kendimize felekten bir hafta armağan etmekten de gocunmuyoruz doğrusu. bu yarışma da olmasa yani, birbirimize ayıracak dolu dolu bir haftamız bile olamıyor neredeyse.
sabah o evden çıkarken ben uyuyor oluyorum, okuldan eve dönerken ben ya seminere, ya derneğe gidiyorum, gece o yatıyor ben eve geliyorum. cumartesi ve pazarları sahnem var, sahnem olmayınca da zamanlamaya göre seminerler alıyorum.
sözün özü, yaşasın eurovizyon!
bunun dışında yeni ülke seyahatleri için de mükemmmel bir bahane.
ben geçen hazirandan bu yana eurovizyon parası biriktiriyorum, harika bir yöntemim var; cüzdanıma giren her 1 €’yu kumbaramda topluyorum ve bir bakıyorum eurovizyon kasası dolmuş.
bu yıl 17 – 21 mayıs arası atina’da olacağım, gelecek varsa akropoliste buluşalım...
* belediyeden talep var...
berlin, neukölln ilçe belediyesinin geliştirdiği bir sanat projesinde yer alacağım nisanda... konu: ‘insanlık onuru dokunulmazdır’.
farklı okullardan değişik sınıfların katılacağı bir sanat projesi, bu slogan eşliğinde çocuklarla birlikte bir eser ortaya çıkaracağız. peers ın the cıty ekibinden arkadaşım handan kaymak’la katılıyoruz çalışmaya.
çocuklara boyamaya müsait, sıkıştırılmış kireçten mütevellit birer tuğla vereceğiz.
her çocuk kendi tuğlasına yine kendi tanımına göre onur kavramını boyayacak.
bu tuğlalar ilçenin farklı mekanlarında dijital olarak fotoğraflanacak.
çekimler sonrasında da üstüste bir onur kulesi yaratılarak tüm tuğlalar toplu halde sergilenecek.
ortada onur kulesi, duvarlarda fotoğraflanmış onursal haller ve durumlar, hoş değil mi?
bir de hafta sonu yetişkinlerle bir workshop yapacağım. parola yine dokunulmaz olan insanlık onuru...
bu çalışmada da katılımcılarla ortak bir onur kolajı yapacağız, herkesin onuru insanlığı ilgilendirirse ortaya çıkan tablo nasıl olur acaba diyerekten kesip kesip yapıştıracağız.
bu projede resmen sanatçı kadrosunda çalışıyorum, etiketime yeni bir ünvan daha eklendi.
... kısa kısa...
. bernhard birkaç gün önce menisküs (umarım böyle yazılıyordur şu nalet diz eklem hastalığı) ameliyatı geçirdi, hemen kalkarsın ayağa dediler, eve yolladılar, iki gündür felaket bir hal aldı dizi, hem şişti hem de morardı. doktorlar geçer diyor biz de geçecek diye bekliyoruz.
. bahar bu yıl da bir geliyor bir gidiyor, yine ağardı ortalık kardan. güneş hala sönmüş değil, değil mi? yani siz güneyden görebiliyorsunuzdur yine, ben ümidimi kaybetmeyeyim, yani güneş hala var ve birgün burada da açabilir öyle değil mi?
Sevgiler...
1 Kommentar:
canim canim canim...
ne guzel seyler yapiyorsun dolu dolu... kiskandim gercekten.
yazdiklarini okurken fark ettim, ozlemisim seni, eskileri...
Bernhard'i tanimiyorum ama dilerim cabucak iyilesir, ayaga kalkar...
kendine iyi bak...
Kommentar veröffentlichen