Selam,
bende bir bedevilik var dostlar....
bornovadaki evime gelmiş olanlar bilirler, benim mütemadiyen elektrik askamlarında bir sorunum olurdu. durduk yere ampüllerin gevşeyivermesinden, zırt-pırt asfalya (sigorta) ların atmasına kadar pek bir sorunluydu tesisatım. hatta tavan lambamın müzmim arızalığından bezip, masa lambalarıyla lokal aydınlanmasını tercih ederdim.
bu lektrik arızaları simon-dach-‘ta da baş göstermeye başladı.
sıklıkla patlayan ampüllerle burada da sivriliyor gudubet kader.
bu kadarla kalsa iyi, konuyu asıl şuraya bağlayacağım;
siz şu meşhur bedeviyi tanır mısınız hani çölde gezinirken birdenbire karşısına çıkıveren bozlar bozu bir kutup ayısının tecavüzüne uğrayan bahtsız bedevi. onun hikayelerine benzer bir olay daha gerçekleşti geçenlerde.
benim üç farklı konu hakkında film çalışması yaptığım gurubum vardı ‘rütli’ okulundan. hatta ‘peers ın the cıty’ projesi ödül aldığında bu ekibimle birlikte gezetelere ve radyolara röportaj verdiğimizden bahsetmiştim bir önceki mektubumda. bu okul aşırı şiddet olayları ve artan saygısızlık kayıtları nedeniyle kapatılmanın eşiğine geldi, son anda gençlerle ilgilenecek sosyal görevliler atandı da okul tekrar tutunmaya çalışıyor.
onlarca sorunlu ve problemli okuldan biriydi, -gerçi çoğunluk arap, ikinci sırada türk gençleri ve doğu avrupa ülkelerinden göçmen gençlerin yeraldığı bir okulda güllük gülistanlık bir ortam beklemek biraz hayalperestlik oluyor berlin şartlarında, bunu belirtmek lazım-. okulun en büyük özelliği arap gençlerinin özellikle türk gençleri üzerinde şiddetli bir etkilerinin olması. türkler ve kürtlerin neredeyse birbirlerine diş biledikleri bu gurbet ortamında araplarla türklerin de kanlı bıçaklı olmalarını almıyor hafzalam, bu düğümlü ilişkileri pek yersiz buluyorum.
bu karmaşa içinde benim projeye başladığım okuldan yardım feryatları yükseldi, öğrencilerin şiddet eylemleri gazetelere taşındı, yine ‘yabancılar’ eleştirildi, kimilerine göre kurban kimilerine göre katil ilan edildiler. kapının önüne polis otosu kondu. öğrenciler okula girerken silah ve uyuşturucu araması yapılıyor. Okul, türk standartlarına göre ortaokul birinci sınıf ile lise son arası dönemine denk geliyor, potansiyel suçlu damgası yiyen gençlerin yaşlarını tahmin edin artık.
okullarda şiddet pek evrensel bir konu oluverdi kısa sürede. yumruklamalarla, yumruklanmalarla büyüyen bir nesilden suratımızın ortasına inecek bir yumruktan başka ne beklenir, bilmiyorum...
işin bedevilik kısmı, okulda çektiğimiz film üzerinde daha çalışacaktık, okul genelinde sınıflara girip filmimizi gösterecektik ama bu olağanüstü hal nedeniyle projemizin finali ertelenmiş oldu, hüzünlendim.
080406
aurillac bizi bekliyor...
ağustos 10-23 arası fransa’nın güneydoğusunda uluslararası gençlik çalışmaları yapan bir derneğin düzenlediği sokak tiyatrosu festivali için davet aldım.
burada seminerler yaptığım bir gençlik evi beni önerdi, sanırım başka katılımcı bulamadılar ya neyse, ilginç bir deneyim olabilir düşüncesiyle ilgileniyorum bu davetle.
18 ve 25 arası 5 gençle birlikte katılacağımız bu festival için eleman arayışlarım sürüyor.
bu tarihler almanyada okulların başladığı döneme denk geldiğinden okulu olmayan beş genç ayarlamam gerekli. ee tabi zor, okulu olmayanlar çalışıyor, çalışmayanlar tatil yapıyor, bir de gurbetçi sorunumuz var; bu tarihlerde türkiyede olanlar yani... denk gelecek mi bilmiyorum, eğer ekibi tamamlayamazsam bu iş yatar.
gölge oyunu yapmayı planlıyorum.
kelimelerin değil gölgelerin rol aldığı bir gösteri.
kocaman bir ateşin önüne gerilecek beyaz çarşafa yansıyan gölgeler hayal edin, kesik kesik, bulanık... tıpkı gençlerin gelecek hayalleri, gelecekten beklentileri gibi...
konunun ne olacağını ekibimle birlikte kararlaştıracağız.
bu festivale arasında türkiyeden gelecek bir ekibin de olduğu 13 kadar ülke katılıyor.
her ekibin bir şefi ve de 5 kişilik kadrosu var, ilk önce yapılacak çalışmalar duyurulacak ve gençler ilgilendikleri çalışmaya katılabilecekler, önceden hazılanmanın pek mümkün olmadığı bir gösteri, detaylar 10 günlük çalışmalar sonucu şekillenecek...
temmuz ortasında pariste bir ön hazırlık toplantısı var beş günlük.
festivalin asıl karakteri bu toplantıda belli olacak
nasıl, heyecan verici değil mi?
umarım ekibimi tamamlayabilir ve katılabilirim.
150406
elim, ayağım dolanıyor...
bugün saat 14:30’da kalkıyor thy ıstanbul uçağı, ardından aktarma adana...
hem çocuk oyunu ‘şehtazat’ hem de ‘bir daha çal, sam’ oynanacak.
çok heyecanlıyım, oyunların sahnelenmesinden değil de uçacak olmaktan dolayı heyecanım. nedense ayaklarım yerden kesildi mi bir haller oluyor bana... sanal alemde sörf yapmaya benzemiyor o çelik kanatlı, insan yapısı kuşun içinde olmak.
kalkışlarda mesela dengem bozuluyor, simetrim bir kere allak bullak, düzlüğüne alıştığımız kurban olduğum o zemin yamuluyor ya, bende film kopuyor işte tam o anda, ardından da yükselen o uçan canavar alıyor içimden birşeyleri... yani yüksel, yüksel bir yere kadar, titremeler, sallanmalar, havanın manasız boşlukları falan derken ak ile karayı seçemeden grileşiyor betim benzim.
hostesler ne kadar güler yüzlü olurlarsa işlerin o kadar ters gittiğini düşündürüyor bana panik-atak zihnim.
gerçi, alışmak lazım bunlara elbette ama insanoğlu bu alışkanlıkların da bir sonu olmalı yani biryerde değil mi?
240406
ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...
bu söze inanmak gerek azizim.
1988 eylül’ünde acemilikle ‘keşanlı ali destanı’ oyunundan seçip hazırladığım bir monologla girdiğim güzel sanatlar oyunculuk sınavında heyecandan giriş kartımı evde unutmam sonucu gecikmeli olarak çıkmıştım sınav sahnesine, toparlanan jüriyi bekleterek hazırladığım monoloğumu sunmuştum.
yanlış oyun seçimi, yanlış zamanlama ve yetersiz hazırlık sonucu -belki yeteneksizlik de etkendir buna ama ben pek sanmıyorum- daha monoloğum bitmeden dönemin bölüm başkanı özdemir nutku tarafından yarıda kesilerek indirilmiştim sahneden.
kazamanadım.
üzülmüş müydüm ya da ne olmuştum hatırlamıyorum.
ikinci tercihim yazarlık sınavı başarısıyla -ki 25 kişi arasından sekizinci olmuştum- teselli bulup kaydımı yaptırdım gsfye.
aradan 18 sene geçti, devlet tiyatroları tarafından organize edilen festivallerde berlin’den konuk ekip olarak hem adana hem de ankara devlet tiyatrolarında sahneye çıkmış olmaktan dolayı keyifliyim.
tüm hengamesine, gerginliğine rağmen, başarılı bir turne atlattık.
adana devlet tiyatroları seyircisi, konukseverliğini oyunumuz ‘bir daha çal sam’i ayakta alkışlayarak gösterdi.
her iki festivalden de plaketle döndük. aferin bize, binlerce kilometre öteden yetişebildik.
turne dışında sevdiğim insanlarımla buluşmak da beni bir o kadar sevindirdi.
tanıyanlarınız vardır. güzin seyhan sebit yılmaz ve (kipa-ahmet) ahmet özparlak’la buluşup uzak kalınmış yılların acısını çıkardık.
çok tuhaf, yıllar sonra karşılaşınca bile sanki bir gün evvel mutlu ayrılmış gibiydim.
sanki hep birlikteydik o yabancı kaldırımlarda ve sanki hiç uzaklaşmamıştık.
sonuçta yine eve dödüğüme sevindim.
neleri ardımda bırakmış olduğumu gördüm yine dört yıl aradan sonra ve tebrik ettim kendimi. hayatımda becerdiğim en iyi işmiş berline yerleşmek. dostlarımın arkamda kalışlarına üzüldüm sadece, keşke dedim, burada berlinde bir arada olsaydık, keşke dedim onlar da kurtulmuş olsa...
kısa kısa...
. uçmayı sevdim bu kez, korkudan çok tedirginlik vardı. kolay değil, doğanın sağı-solu belli olmaz.
300406
sevgiler
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen