01 Juli 2006

haziran 2006

Selam,

berlin topçulara gark oldu,

malumunuz vechile dünya kupasına ev sahibi olduk almanyacak...

dünya ayaktopu şampiyonası, muhtemel sarhoş, neredeyse fanatik, bariz hetero kırosu düzinelerce insanı mecburen hayatımıza sokacak gibi görünüyor.endişeliyim, daha doğrusu endişeliydim. cafeler ve ara sokaklar, köşeler plazma tv’lerle donatıldıktan, hemen hemen her geniş alana, zengin sponsorların reklamlarını taşır toplar, futbol ayakkabıları ve bilumum futbol aksesuarları dikildikten ve öte beri, şampiyonaya katılan ülkelerin bayrakları ile donatıldıktan sonra endişe etmemek pek mümkün değildi. öyle ya bu sporun, hırlısı var hırsızı var, holiganı var ayyaşı var, ev sahibinin milliyetçileri var dazlakları var... endişe listesi uzadıkça uzuyor.

bu halin pozitif yanları da yok değil, herşeyden önce almanya’nın dünya üzerindeki siyah-beyaz, imajı federasyon üyesi milletlerin bayraklarıyla (göstermelik bir biçimde -hatta kimi zaman kör gözüne parmağım- da olsa) renklenmiş oldu. caddelerde hareketlendi, bir futbol turizmidir gidiyor. berlin’de oynanacak maçlar sırasında şehrin günün ilk ışıklarıyla birlikte nasıl dolduğuna tanık olmakta oldukça enteresan. bazen bir cümbüş, bazen de bir soğuk savaş alanına dönüyor sokaklar. sadece ben değil, bu ülkenin doğma-büyüme vatandaşları bile sokaklarda bu denli çok milli bayrak görmediklerini söylüyor. almanyanın kara geçmişinden ötürü milliyetçilik, dolayısıyla da milliyetçilik sembolü bayrakla ilgili açık seçik bir sorunu varken ortalığın sarı-kızıl-siyaha boyanması nahoş düşünceleri de beraberinde getiriyor.

gerçi tahmin edilenden az şiddet olaylarının gelişmesi de rahatlatıcı bir faktör yani bir kaç holigan dövüşü ve sarhoş yapmalamalarından öteye güç kazanamadı şiddet, sevindirici.

çok kültürlülüğe, çok renkliliğe ev sahipliği yapıyor olmakta var işin içinde...

tabi hoş şeyler bunlar...

benim en çok keyif aldığım saatler karşılaşmaların oynandığı saatler.

bu saatlerde yollar, etrafta dolaşan futbolseverlerin topluca katılımın dibine kadar yaşandığı ayaktopu izleme çadırlarına dolmasıyla biz bisikletlilere ve yayalara kalıyor. bana - geçici bir süreliğine de olsa, oto trafiğinde iki şeridin ortasından hatırı sayılır bir hızla bisiklet sürebilme lüksünü yaşatıyor bu dünya kupası. bazen de hiç ummadığımız sokak aralarında yolu tamamen kaplayan futbol seyircileri de diyebileceğimiz insan yığınlarıyla karşılamak da mümkün doğal olarak. bu gibi durumlarda sinirlenmeden ve ev sahipliğine yaraşır bir hoşgörüyle bisikletimi yürütüyor, barikatı aşana kadar herkese ‘dayı’ diyorum.

kupa ile ilgilenmeyen sosyal toplum üyelerinin düzenledikleri ilginç aktiviteler de aylar sonra nihayet yüzümüze gülümseyen güneşin tadını çıkarmamızda biz futbolsevmezlere yardımcı oluyor. her iki koşulda da gündelik hayata çoğu zaman gece yarılarına kadar süren kaçınılmaz sarhoş ulumaları eşlik ediyor.

ayrıca, şişe kırıp bisiklet yollarını cam kırıklarıyla bezeyen ve kim oldukları hiçkimse tarafından bilinmeyen ‘anti teker’ guruplardan duyduğum rahatsızlığın dünya kupasıyla bir ilgisi var mı bilemiyorum.

merkel teyze de dünya kupası heyecanını fırsat bilip pek tanıdık pişkin bir üslupla yasal düzenlemeler yapıyor.

yeni hazırlanan göçmenler yasası üzerine tartışmayı erteleyip %16 oranında olan katma değer vergisini %19 noktasına çekmeyi başardı mesela, bir çok da yeni önerge hazırlandı. ben çoğunluğu sağ cephenin oluşturduğu meclis tarafından. kabul edilmiş yasaların, final maçı oynandıktan sonra ne gibi tepkiler alacağını şimdiden merak ediyorum doğrusu.

politika bu, acemi boksöre ringde pek yer yok.

150606

adı: sonia saniye

cinsi: laptop

sanal aleme attım kendimi, artık benim de bir laptop'um var dostlar...

bindokuzyüzlü yılların sonlarından beri bazen para biriktirerek bazen de boşvererek bu günü planlamıştım. alın terimle kazanılmış bir meblağ karşılığında bu da oldu. gerçekleştirdiğimiz ayyıldız reklam filminin gelirini bu iş için ayırmıştım. sağolasın ayyıldız ve bu reklam çekimini mümkün kılan sevgili gerçekleştirici ilk yardım melekleri...

190606

chrıstopher street day

eşcinsel onur günü...

geleneksel olarak 1960 yılların sonunda amerika ‘stonewall’ direnişinin yıldönümüne denk gelen haziran ayının son cumartesi günü eşcinseller, kurtuluşlarını kutluyor, onurlarını katlıyorlar.

dünyanın birçok ülkesinde festival kapsamına dönüşmüş kutlamalar yapılageliyor. istanbul da bir hafta sürecek etkinliklerle bu sene dördüncüsünü kutlayacak.

alternatifler şehri berlin’de dokuz yıl öncesine kadar tek bir csd varmış. devletin özelleştirdiği veya özelleştiremediği tüm birimleriyle katıldığı ve desteklediği, küçüklüğümüzün panayırlarını andırır bir havada geniş bir katılımla kutlanıyormuş csd. katılım arttıkça kapital sahiplerinini iştahı kabarmış, reklamlara ve sponsorlara boğmuşlar aslında politik amaçlı olan bu onur yürüyüşünü. işi abartan sponsorlar, konvoyun politik kısmı ağır basan, eleştirisel kesimine yürüyüşü kapatmayı bile planlamışlar, hatta bu özgürlük şovalyelerini konvoydan dışarı atmışlar. csd komitesi herşeyin kapital ile başlayıp kapital ile bittiğine tahammül edemeyen bu gurubun ağır protestolarına rest çekince, farkına varmadan kendi alternatifini yaratmış; transgenialer csd / keruzberg doğmuş.

berlin’i seviyor olmamın nedenlerinden biri de şehirde herşeyin bir alternatifinin olması -ve ben bu durumdan henüz sıkılmadım. bu christopher street day / keruzberg de, büyük sponsorların desteğiyle gerçekleştirilen, oldukça turistik bir o kadar da kapital olan büyüğünü resmen tehdit eden bir alternatif.

kreuzberg semtini önceki mektuplarımda tanımlamıştım, türklerin yoğun olarak yaşadığı, bakkallarında türkiye’den ithal sabundan köftelik bulgura herşeyi bulmanın mümkün olduğu, sağlı sollu berberler ve bilumum kahvelerle bezeli şirin kasabamız.

tarihine bakıldığında, duvar öncesi batı berlin’in alternetif olaylarının patlak, kişilerinin uğrak yeri. çarşaflı kadınlar arasında ellerinde bira şişeleri ve papağan modelli saçlarıyla punklarına, cami ve cemaat salonlarıyla yanyana homoseksüel barlarına, aynı mekanda gündüz sebze-meyve satılan standta, gün batımıyla birlikte eroin, kokain satıcıları ve sokak hapçılarına rastlamak kreuzberg’de olduğunuzun bir kanıtı adeta.

sadece değil ama genelde türkler tarafından parsellenmiş gibi bir havada yaşanan merkezde şu ana kadar ulaşılan en kalabalık gösteri gerçekleşti 24 haziran 2006 günü.

toplam 6000 homo, hetero, trans ve eğlencesever aynı gün oynanan almanya-isveç karşılaşmasına rağmen tercihlerini eylemden yana kullandılar. kimisi maç öncesi, kimisi maç esnası, kimisi de maç sonrası katıldı. dalgalanarak gelişen kitleye hitaben birçok konuda konuşmalar sunuldu. gladt olarak kendimizi türk kasabasında ev sahibi hissedip üç farklı çalışma gurubunda yeraldık.

. avrupanın gelişim çizelgesine tezatla sınırlarını kalınlaştırması, sembolik olarak ana yolun bloke edilmesi ve konu hakkında hazırlanmış bir metnin tarafımdan da türkçe ilavelerle okunmasıyla protesto edildi.

. zorunlu evliliğin aile tarafından onaylanmış insan hakları ihlali olduğu almanca, türkçe ve kürtçe (kırmanç) olarak bir kez daha tekrar edildi.

. demet demir tarafından hazırlanan bir konuşma metniyle de ankara-eryaman’daki transeksüel cinayetleri ve işkenceci sürgün girişimleri kamuoyuna duyuruldu.

hemen hemen üç ay süren hazırlık çalışmaları meyvesini böylelikle vermiş oldu. gladtin katılıyla birlikte kreuzberg’de yani evimizde, tüm olan biteni izleyen ve dil bilmeyen anneler de ortalıkta konuşulanlardan birşeyler anlayabildiler hatta zorunlu evlilik karşıtı metnimizi okurken bu konuda burunlarından kıl aldırmayan kürt-türk ya da türk-kürt gençlerimizin anadillerine dolayısıyla da kendilerine gösterilen saygıyı farkedip bizi alkışlamaları başarı olarak yorumlandı.

hele kendi aramızda oluşturduğumuz erkekler ve kadınlar korosuyla kaydettiğimiz sloganlarımız...

türkçe olarak ‘oğlum erkek seviyor, peki sana n’oluyor?’ ve ‘kızım kadın seviyor, yani sana n’oluyor?’ sloganlarının yüksek sesle yayımı doruk noktayı oluşturdu. onbeş kadar kişi bir araya gelerek bu sloganları kayda aldık, bilgisayar ortamında kayıt çoğaltılarak toplam 500 kişilik bir sanal koro yaratıldı. halkım önce bir şaşırdı ‘neler oluyor’ oldular, durumu anladıklarında da sorgulu yüzlere -tam da tahmin ettiğimiz gibi- tebessümler yayılmaya başladı. eşcinsel evlatlarını yalnız bırakmayarak onları zorlu yollarında destekleyen sevgili anne ve babalarımıza şükranlarımızı ileterek sloganlarımızı kasabamızın derinliklerine kadar duyurmamız ayrı bir huzur ve mutluluk kaynağı idi.

protestolar bu kadarla da kalmadı.

özelleştirmeyi kınayan bir gurubumuz da vardı; özelleştirilmesi planlanan binaların yakınlarından geçilirken konuya dair oldukça sivri göndermeler yapıldı. bu binalardan biri eski, değerli ve halkın kullanımında olan bir apartman iken belediye tarafından boşaltılıp yine belediyenin yardımlarıyla restore edilip işadamlarına büro olarak pazarlanmış. bir diğer bina yine maddi ve manevi değeri hiçe sayılarak paldır küldür onarılmış, mtv avrupa merkezi olarak devredilmiş, satılmış. bu girişimden birkaç yıl sonra da aynı mtv avrupa merkezi iflasını bildirdi. bu anlamda belediye ve dolaylı olarak vergi veren berlinliler hala daha restorasyon borçlarının kapatılmasıyla meşguller.

kötü çalışma ve sömürücü işveren şartları protesto edildi; elemanlarının tuvalet molasını sınırlayan ve iş çıkışlarında utanmazca mal kaçırılıp kaçırılmadığını kontrol etmek amacıyla çantalarını arayan ve sendikaya üye olan çalışanlarını gününde kapı önüne koyan bir süpermarket zinciri (lidl) kınandı –yok, bu tabir pek kibar kaçtı yapılan eylemin yanında- yerden yere vuruldu.

artan işsizlik ve fakirlik eleştirildi. silah anlaşmaları yerine yatırım teşvikleri önerildi.

ırkçılık ağız dolusu lanetlendi ve milliyetçilik alman bayrağının yakılmasına gider boyutta eleştirildi.

aktif olarak ilk kez katıldığımız bu organizasyondan da alnımızın akıyla çıktık.

bir sonraki eylem 15 ve 16 temmuz’ da gerçekleşecek avrupanın tek ve dünyanın en geniş katılımlı eşcinsel sokak festivalinde derneğimizin tanıtımı...

darısı nice etkinliklere...

260606

kısa kısa...

. bir kitap okudum, hayatım değişmedi ama hayata bakışımda bir kırılma daha oldu. ‘elif şafak / baba ve piç’ takdimimdir.

. tiyatrom tatile girdi, eylülde ‘çılgın yenge’ uzayan dört oyunla birlikte sahnelenmeye devam. ekimin ilk haftası da hannover turnemiz var, hayırlı olsun.

. uluslararası bir homoseksüel dayanışmasına doğru bir adım atıldı. fransız, polonyalı, afrikalı gay ve lezbiyenler, gladt’in ev sahipliğinde buluşmaya başladık. bosnalı, hırvat ve yunanları da bekliyoruz. hedeflerimiz büyük, sürekli göçmenlerden bahsediliyor ve göçmenlerin genel yargılarından söz edecek, fikirlerini aktaracak bir birim yoktu. ‘biz yapalım olsun’ dedik, kim tutar bizi...

. sokak tiyatrosu festivaline katılamıyoruz, organizasyon komitesinin sadece katılımcıların ulaşım masraflarının %70 ini ödeyebilmesini göze almışltık ama her katılımcı öğrencinin aurıllac’da geçirilecek 10 günlük kamp için kişi başı 200 € ödemesi gerekliliği katılımcıları haliyle zorladı. bu iş için para almadığımdan biraz anlayış beklerdim komiteden ama kimseyi bu şartlar altında motive edecek gücü bulamıyorum kendimde, tuhaf bir yorgunluk hissediyorum, konsantrasyon zorluğu başladı.

. mevlevi/sufi bie cemaatle tanıştım. karma bir gurup ayda iki kez toplanarak önce bir süre zikredip konsantrasyonu sağlıyor ve ardından da semaya geçiliyor. önce bir ürktüm, aklıma ardımda bıraktığım şah-ı nakşibendi günlerim geldi. semaya geçilmesiyle birlikte yüreğimde kanat çırpan bir ak güvercin (!) hissettim. sıcaktı sema, ılıdı arz. sonuna kadar ayini izledim, mevlana ve şemse saygımı ilettim.

. polisiye okumak isteyenlere de bir önerim var; ahmet ümit / kavim, okunası.

. almanya yarı finalde, halkımız türkiye yerine almanyayı tutuyor. bazı futbol tutkunları bunu uyumun göstergesi olarak yorumluyor. bir anlamda haklılar ama bizim milletcek bayrak hobbimiz olduğunu da unutmamak gerekir. milletcek severiz bayrağı. sallamadık mı kuduruyoruz, eh ayyıldız olmazsa, altın-kızıl-kara sallarız.

300606

sevgiler...

Keine Kommentare: